MERHABA LİNUX SEVDALILARI
Bugün sizlere Linux İşletim Sistemlerinde açılış ve kapanışlarda nasıl SES dosyası çalar detaylıca anlatıcam.
Yukarıda resimde görüldüğü gibi ilk önce üstüste üç çizgi olan yere tıklıyoruz ve açılan pencerede "Gizli Dosyaları Göster" yazan yerin yanındaki kutuyu işaretliyoruz.
Daha sonra .config klasörü içerisindeki Autostart klasörüne tıklıyoruz.
Autostart klasörü içerisinde " pop login sound.desktop " ve " pop logout sound.desktop " adlarında iki dosya oluşturuyoruz.
pop login sound.desktop dosyasının içeriği böyle olacak.
Ses dosyasıda ' /usr/share/sounds/ ' klasörünün içine koyulacak.
Tekrar görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
Selâtin Koçlar.
Atasözleri ve Anlamları: Türkçede A'dan Z'ye En Çok Kullanılan Kısa-Uzun, Kalıplaşmış Atasözü Örnekleri ve Sözlüğü
Atasözleri ve deyimler dilimizde sıklık duyduğumuz kavramlardan bir tanesidir. Atasözleri ve deyimler her ne kadar birbirine benzetilse de ikisi birbirinden farklı kullanım alanına sahiptir. Atasözleri geçmişten günümüze kadar ulaşan anlamı bakımından mecazlı bir mana kazanan kalıplaşmış sözlerdir. Özelikle atalarımızdan kalan atasözleri toplam ile ilgili inançtan düşünceye, duygudan kültür yapısına kadar pek çok şeyi yansıtır. Toplum tarafından benimsenen atasözleri yüzyıllar boyunca nesilden nesle aktarılmıştır. Anlamları bakımından derin manalar taşır. Dilimizde en çok kullanılan kısa ve uzun atasözü örnekleri hakkında detaylı bilgi almak için sizin için hazırlamış olduğumuz “Atasözleri ve Anlamları” içeriğimize göz atabilirsiniz.
Atasözleri Türkçe’de sıklıkla karşılaştığımız kavramlardandır. Geçmişten günümüze ulaşmayı başaran atasözleri öğütler veren kalıplaşmış sözlerdir. Bazen gerçek anlamı ile kullanılan atasözleri bazen de mecazi anlamlarda kullanılır. Ders verme niteliği taşıyan atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır.
Atasözleri ve Anlamları
Atasözü geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlerdir. Türkçede "sav" ve "irsal-i mesel, darb-ı mesel" olarak da adlandırılır.
Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Atasözleri, kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmediğinden anonimdir. Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler.
Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır.
A ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Abanın kadri yağmurda bilinir.
Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.
Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.
Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.
Abdala(dervişe) “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
Yoksulluk
ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler,
karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekilde
yaşamaya alışıktırlar.
Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.
Acele ile menzil alınmaz.
Telâşlanıp
ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarı
kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi
vardır.
Acele işe şeytan karışır.
Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlış ya da bozuk olur.
Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Bir
işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız
kişi, kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine
getiremez; daha başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.
Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun
süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne
kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu
içinde bulunur.
Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Bir
şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek
ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü
hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o
nesnedir.
Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
Bir
kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, o
kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun
yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve
onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.
Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
Bir
kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha
aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona
göre ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır,
düzenbaz ne derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.
Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar
hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki
her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde
başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi
ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.
Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).
İnsan
daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktan
hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder. Dolayısıyla bir
kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu kimsenin kişiliğine
bakılarak anlaşılabilir.
Adamak kolay, ödemek güçtür.
Bir
işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi
yapacağım duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine
getirmek ve yapmak güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir
paraya dayanır; bunlar da zor sarf edilir şeylerdir.
Ağaç yaş iken eğilir.
Çocuklar
mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü
bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe
eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı
kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu
sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir.
Ağır kazan geç kaynar.
1.
Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de
farklıdır. Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor
kavrarlar. 2. Bazı beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve
zamanında yetiştiremezler. 3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay
karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.
Ağır ol, batman gelesin.
Temkinli,
ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin; sevilip
sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren,
aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.
Ağlatan gülmez.
Başkalarına
zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülükleri
karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada
kendisine döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.
Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
Değerli,
güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin eline
geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen
olaylara çok kez engel olamazlar.
Akıl akıldan üstündür.
Her
insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim
akletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp
karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde
güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve
tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız.
Akıl için tarik (yol) birdir.
Bir
mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru
düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç
hep aynı olacaktır.
Akıl kişiye (adama) sermayedir.
Giriştiğimiz
hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyük etken
akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiği
gibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte
bir sermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama
unutmayalım ki, paranın da işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.
Akla gelmeyen başa gelir.
İnsan
her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip
tedbir alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına
öyle şey gelir ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda
yapılacak şey endişe ve korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.
Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklına
geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın,
doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya
kalkar, her önüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar
görürsün.
Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Hemen
her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmaya
sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, incitici
davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev
yüklenmiş olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum
değildir. Bu bakımdan özellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının
devamını dileyenler alışveriş konusunda dikkatli olmalı, gerekirse
birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.
Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Yüce
Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanı
olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken
yatmalıdır. Yola çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey
görünür olduğundan daha güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse
kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem zor, hem de tehlikelidir.
Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.
Allah doğrunun yardımcısıdır.
Yüce
Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve
peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma
dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren,
haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen,
doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı
sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde doğruluktan
şaşmamalıdır.
Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
İşleri
kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan Yüce
Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine
düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma
kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.
Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Her
insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna
ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirinin
rızkına el uzatmasınlar.
Allah sabırlı kulunu sever.
Acı,
yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses
çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme
erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır.
Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay
savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever.
Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.
Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Birine
muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini
görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en
yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple “Allah`a,
bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin” diye dua etmeyi bir görev bilir
insan.
Allah`tan umut kesilmez.
Allah,
kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile bir
sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını
düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile
karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara
lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden inanırlar.
Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
Hiçbir
şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tek
varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak
sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken
bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar.
Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı
olsun.
Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Hiçbir
zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işe
yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış
gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki,
doğru bir hareket değildir.
Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.
Arsız Güçlü olunca, Haklı suçlu olurmuş!
Arsız kişiler bütün imkanlarını kullanarak haksız olsalar bile yüzsüzlük yaparak üste çıkarlar, türlü numaralar yaparak haklı kişileri bastırırlar, mağdur ederler, sustururlar. Bu durumu anlatan bir atasözüdür.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Bir
felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili
kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak
kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı
değil, gelip geçicidir.
Ateşle barut bir yerde durmaz.
Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir
olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı,
belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir
belirti varsa, olay veya durum da var demektir.
At ölür, itlere bayram olur.
Kimi
yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu
görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık
kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.
Ava giden avlanır.
Bir
çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara
zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer;
zarara uğrar.
Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir
uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur.
Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun
yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.
Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Kimi
becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa
onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle
getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla
doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları,
beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu
bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri,
düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların
bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda
yıkılır.
Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
Hayat
öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresince
çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara,
çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve
mutluluğa da kavuşur.
Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.
Sağlıklı
olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serin
tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh
sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert
etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü
olmalı, rahat hareket etmeliyiz.
Ayağını yorganına göre uzat.
Dengeli
yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır.
Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareket
bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.
B ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.
İster
bağ, ister iş yeri, isterse bir eşya olsun, ona gerekli bakımı
gösterirsek beklediğimiz faydaya kavuşuruz. Bir bağa bakmaz, onu
çapalamaz, budamasını yapmaz, yabancı otlardan temizlemez ve
gübrelemezsek bir zaman sonra onu dağa, verimsiz bir yere dönmüş
görebiliriz. Bakımı olmayan bir iş yeri, bir eşya için de durum bundan
farklı değildir.
Bakımdan uzak tutulmuş bir iş yerinde düzen gözetilmezse aksaklıklar giderek büyür, önü alınamaz olur, sonunda iş yeri iflasın eşiğine gelebilir. Bir eşyanın bozuk, kırık, eksik bir yanı yerinde ve zamanında giderilmezse, o eşya bir süre sonra kullanılamayacak hâle gelir. Unutulmamalıdır ki, bakılan ve onarılan şeyler ancak yararlanılacak şeyler olarak ortada kalır.
Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
1.
Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır
ki, bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de
çözebilirler. 2. Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara
yol açar ki, pek çok akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı
gideremez; işi de düzeltemez.
Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.
Yardım
yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da
bir yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini
gösterip övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu
bakımdan yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi,
hatta en yakınların bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa
tersine bir hareket yardım edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan
iyilik de iyilik olmaktan
çıkar.
Bir elin nesi var iki elin sesi var.
İnsanın
gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başına
gelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla işbirliğine,
dayanışmaya girer. Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle
kalkar.
Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz.
Eğer
bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma,
karşılıklı sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir.
Dolayısıyla ailenin huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması
da mümkün değildir.
Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.
Bir
suçu işleyebilir, kanunsuz bir işi yapabilir ve yakalanmayabilirsin.
Hatta bunu birkaç kez de başarabilirsin. Ama bu böyle devam etmez,
eninde sonunda yakayı ele verirsin.
Bugün bana ise yarın sana.
Neyin
ne zaman olacağı bilinmez; bu ister felâket, ister nimet olsun. Bugün
ben bir felâket ve haksızlıkla karşılaşmışsam, yarın da sen aynı durumla
karşılaşabilirsin. Bugün sen nimetler içinde bulunup mutluysan, yarın
da ben kavuşup mutlu olabilirim. Bunu aklından çıkarma.
Bugünün işini yarına bırakma.
Bir
iş günü gününe yapılmalıdır. İşi yarına bırakmak kimi olumsuzlukları da
beraberinde getirir. Yarın daha önemli bir işin çıkmayacağını nereden
bilebiliriz? Diyelim ki çıktı, o zaman ne yapacağız? Kuşkusuz bugünkü
işten önce onu yapacağız, bugünkü iş de kalacak. Dolayısıyla işler
birikmeye başlayacak, çıkmaza girecek. Ayrıca bugün yapılması gereken
işin sonraki güne bırakılmasıyla önemini yitirmesi, istenen sonucu
vermemesi de söz konusu olabilir.
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.
Az
da olsa bugün elimizde bulunan bir nimet, imkân ya da nesne, büyük de
olsa henüz elimize geçmemiş olandan daha daha iyidir. Çünkü henüz
elimize geçmemiş olan, ihtimal dahilindedir. Bir engel çıkıp onun
elimize geçmesi gerçekleşmeyebilir. Oysa ötekinin elimizde olması
gerçekleşmiştir.
Bükemediğin eli öp.
Kendisiyle
mücadele ettiğin rakibinin kuvveti, bilgisi ve becerisi karşısında
başarı gösteremeyip mağlûp olduysan rakibinin üstünlüğünü kabul et; bu
onurlu bir davranış olacaktır.
Büyük balık, küçük balığı yutar.
Güçlü
olan kendinden güçsüzü ya ezer, ya yok eder, ya da kendisine bağlı
kılar. Bu durum insan için olduğu kadar, ticarî işletmeler ve devletler
arasında da çoklukla söz konusudur. Kişiye düşen, yok olmamak için var
gücüyle mücadele etmektir.
Büyük başın derdi büyük olur.
Bir
iş ne kadar büyükse çözüm bekleyen sorunları da o kadar büyük olur.
Dolayısıyla bir işletmeyi idare eden, bir toplumu yöneten, kısacası
büyük işlerin başında bulunan kimselerin de hem sorumlulukları, hem de
dertleri büyük olur.
Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.
İnsan
çoklukla nefsine yenik düşer. Kendini pek çok konuda ön plâna çıkarmak,
ne kadar becerikli ve akıllı olduğunu belirtmek ister. Bu durum onun
böbürlenmesine, “ben olsaydım öyle değil, böyle yapardım; şunu yapsaydı
kötü duruma düşmezdi; ben asla onun yaptığı gibi kötü bir şey yapmam; o
sözler de söylenir miydi?” gibi sözler sarf etmesine sebep olur ki,
böyle bir tavır sergilemek son derece zararlıdır. Dünya ve insanlık hâli
bu, öyle bir gün gelir ki, yerip kınadığımız kişinin başına gelenler
bizim de başımıza gelebilir ve gülünç duruma düşebiliriz. Bu sebeple
ağzımızdan çıkacak söze dikkat etmeli, büyük söz söylemekten
kaçınmalıyız.
C-Ç ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.
Cahil
kişi, okuyup öğrenim görmemiş, bilgisiz ve deneyimsiz kimsedir. Bu
bakımdan söylenen bir sözün ne maksatla söylendiğini, hangi anlama
geldiğini kavramakta zorluk çeker. O ne biliyorsa, doğru onlardır. Ne
kadar uğraşırsanız uğraşın kendi doğrularından başka bir doğru kabul
etmez. Öyle de inatçıdır ki deve nasıl hendek atlamamak için
direniyorsa, o da görüşünden vazgeçmemek için direnip durur.
Cambaz ipte, balık dipte gerek.
Niteliği
gereği hemen her varlık farklı bir yerde bulunur, barınır ve iş yapar.
Niteliğine uygun olmayan yerin şartları onu zor durumda bırakabilir.
Dolayısıyla her kişi elde ettiği niteliklerin gerektirdiği bilgi, beceri
ve uzmanlık sahası içinde çalışmalı; o alanın dışındaki işlerden uzak
durmalıdır.
Cana gelecek (kaza-zarar) mala gelsin.
Eğer
bir kaza gelecek ve zarar görecekse insan, canına değil malına gelsin.
Çünkü kazaya uğrayan, zarar gören malın tekrar kazanılması veya elde
edilmesi mümkündür. Ama can için durum böyle değildir. Cana gelen
felâketler silinmeyecek izler bırakır. Bir kazadan ötürü insan ölebilir,
sakat kalabilir, dolayısıyla böylesi zararları gidermek mümkün
değildir.
Can boğazdan gelir.
Her canlı gibi
insan da beslenmek zorundadır. Bedeni için gerekli olan gıdaları ancak
bu şekilde alır. İyi beslenmeyen, yeterli gıdaları almayan bir vücut
sağlıklı, dinç ve dayanıklı olamaz; bu kimselerin güçsüz kalıp hasta
olmaları da kaçınılmazdır. O hâlde insan sağlığını korumak istiyorsa,
iyi beslenmeye önem vermelidir.
Can canın yoldaşıdır.
İnsan
yaratılışı gereği tek başına yaşayamaz. Bir arkadaşa, bir dosta mutlaka
ihtiyaç duyar. Bu, gerek iş yapması, gerek sorunlarını çözmesi, gerekse
konuşup dertleşmesi için zorunludur.
Cennetin kapısını cömertler açar.
Cömert
kimse, para ve malını esirgemeden veren, eli açık olan, yardım seven,
muhtaç kimseleri gözeten kimsedir. İslâm dini böyle kimseleri över ve
onları cömert olmaya davet eder. Eğer böyle davranırlarsa; yetime,
kimsesize, yolda kalmışa, düşküne yardım ederlerse sevap işleyecekler ve
öbür dünyada yaptıklarının karşılığını kat kat fazlasıyla
göreceklerdir.
Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.
Kimi
cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri yüzlerinden okunur.
Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak insanlarda ise
yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı gerektiği gibi
kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir işe yaramaz.
Cins horoz yumurtada (iken) öter.
Kimi
soylu ve değerli kimse, daha bebekken, eğitim çağına gelmeden kendini
kimi hareketleriyle belli eder; başarılı bir insan olup yararlı işler
yapacağını ortaya koyar.
Çam sakızı, çoban armağanı.
İnsanlar
birbirlerini sevindirmek, mutlu etmek için karşılıklı hediyeleşirler.
Bu hareket insanların gönüllerini okşar, onları birbirlerine
yaklaştırır. İnsan ne kadar yoksul olsa da böyle bir eylemde bulunmak
ister. Ne var ki o, varlıklı insanlar gibi değeri yüksek armağanlar
veremez. Onun armağanı küçük bir şeydir. Ama taşıdığı değer büyüktür.
Davranışı da soylucadır.
Çanağa ne doğrarsan kaşığına o çıkar.
İnsan
harcadığı çabanın, başkalarına gösterdiği tavrın karşılığını ileride
görür. Bir işte ne kadar hazırlık yapmışsa o kadar verim alır. İnsan
diğer ilişkilerinde de böyledir. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan
kötülük bulur.
Çanakta balın olsun, arı Bağdat’tan gelir.
Elindeki
malın iyi ve değerli ise müşteri bulmakta güçlük çekmezsin. Öyle ki
nerede olursan ol, alıcılar çok uzakta da olsa gelip seni bulurlar.
Çarşı iti ev beklemez.
Boş
gezen, şurada burada dolaşan, hiç ciddî bir iş yapmayan ve aylaklığı
alışkanlık edinenler düzenli bir iş yapmaya gelemezler. Çalışmaktan
hoşlanmadıkları gibi kolay kolay disiplin altına da girmezler.
Çatal kazık yere çakılmaz.
Bir
işe, çok başlılık zarar verir. Çünkü her kafadan bir ses çıkar. Bir o
yana, biri bu yana çeker. Dedikleri birbirini tutmadığı için iş bir
türlü ortaya gelemez. Yapılmamış olarak öylece kalakalır.
Çıkmadık candan umut kesilmez.
1.
İnsanların ölüm ve dirimi Yüce Allah`ın takdirine bağlıdır. Bu bakımdan
eceli gelmeyen kimsenin, ölümcül hâlde de olsan canı çıkmadığı sürece
iyileşeceğinden umut kesilmez. 2. İşlerimiz içinde durum böyledir. Kötü
giden, felâkete uğrayan işlerin yok olma kertesine gelmiş de olsa
düzelmeyeceğini kim söyleyebilir? Yüce Allah`tan hiçbir durumda umut
kesilmez.
Çıngıraklı deve kaybolmaz.
Kimi
kişiler vardır ki, nerede olurlarsa olsunlar onlar bazı özelliklerini
koruyarak kendilerini belli ederler. Bir yol bulup toplum içinde yitip
gitmelerini önlerler.
Güçlü bir şeyin etkisine, en az kendisi kadar güçlü bir başka şeyin etkisiyle karşı konabilir.
Çobana verme kızı, ya koyun güttürür ya kuzu.
1.
Kararını vermeden önce iyi düşün. Kızını vereceğin kimse ne işle
ilgileniyorsa, kızın da o işle ilgilenmek zorunda kalacaktır. 2.
İncelikli, hassasiyet gerektiren bir işi, o işten anlamayan birine
teslim etme. Kabalığı, beceriksizliği, dikkatsizliği yüzünden işi berbat
edebilir.
Çobansız koyunu kurt kapar.
1.
Elindeki nesneleri kaybetmek, birine kaptırmak istemiyorsanız gereken
önlemleri alıp koruyunuz. 2. Yöneticisi ve koruyucusu bulunmayan, başsız
kalan toplum onun bunun saldırısına uğrar; sonunda dağılıp çözülür.
Çocuğa iş buyuran, ardına kendi düşer (Çocuğa iş, ardına sen düş/ Çocuğu işe sal, ardınca sen var).
Çocuk
gerek yaşı, gerek bilgi ve becerisi sebebiyle kimi işlerin altından
kalkamaz. Çocuğa yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği, belli bir
sorumluluk gerektiren işi yükleyen kimse, bunun farkına vardığı anda
onun arkasından gitmek ve işle ilgilenmek zorunda kalır.
Çürük tahta çivi tutmaz.
1.
Gerçek niteliğini yitirmiş, aslı bozulmuş, eskimiş, işe yaramaz bir
hâle gelmiş bulunan bir şeyi, ne kadar uğraşırsak uğraşalım
faydalanabilecek bir duruma getiremeyiz. 2. Şahsiyetini yitirmiş,
soyluluğu kalmamış, kaypak ve güvenilmez kimselerle bir işe girişilemez.
Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerin sonu hüsranla biter.
D Harfiyle Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Dağ başı dumansız olmaz.
Tabiatları
gereği dağ başları genellikle dumanlı olur. Nasıl dağ başlarından duman
eksik olmazsa, toplumda yüksek mevkilere, makamlara çıkan ve sorumluluk
alan kimselerin başında da dert eksik olmaz.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Özellikle
çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakârlığın azaldığı
yerlerde yalan dolan, hile, ahlâksızlık artar ve insanlar iki yüzlü
olurlar. Böyle bir ortamda doğru sözlü olan, sözünü esirgemeyen ve
sakınmadan herkesi eleştiren kişiyi kimse sevmez. Herkes onu kınar,
yanından ve yöresinden uzaklaştırmaya çalışır. Çünkü bu kişi doğru
sözleriyle ahlâksızlık üzerine bina edilmiş menfaat düzenini bozmaya
çalışır ve çok kimseyi rahatsız eder. Dolayısıyla çıkarları zedelenen,
kusurları yüzüne söylenen, ikiyüzlülükleri yüzlerine çarpılan insanlar
tarafından hor görülüp kovulurlar.
Düşmez, kalkmaz bir Allah.
Hayatta
hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Hemen her şey değişip hâlden hâle girer.
Sağlıklı bir insan hastalanabilir, zengin de yoksul düşebilir. Küçük
imkânlar içinde olanlar büyük imkânlara kavuştukları gibi, büyük
imkânlar içinde olanlar da ellerindekini yitirebilirler. Olumlu ve
olumsuz tüm değişmelerin dışında kalan sadece Yüce Allah`tır. Bu
bakımdan insan kendini büyük görmemeli, elindeki imkânların sürekli
varolacağını düşünüp de kibirlenmemelidir.
E Harfiyle Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Tutum
ve davranışlarıyla herkesin nefretini kazanmış, büyük bir cezayı hak
etmiş ve çaresiz kalmış kimse, şaşkınlığa düşer; sanki hak ettiği
cezanın biran önce uygulanmasını ister gibi daha büyük suçlar işler;
kendisini yargılayacak kimselere çatar, onları kötüler, öfkelerini
üzerine çeker. Bütün bu hareketleri onu kötü bir sona ulaştırır.
Esirgenen göze çöp batar.
Titizlikle
korunmak istenen, üzerine fazla düşülüp titrenen şeye çoklukla bir
zarar gelir. Bunu önlemek insanın elinde değildir. Bu bakımdan bir şey
üzerinde gereğinden fazla, aşırı ölçüde durulup titrememelidir.
Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez.
Temeli
çok eskiye dayanan ve devam eden dostluklar sağlamdır. Kolay kolay
bozulmaz. Çünkü dostluğu yaşatabilmeyi başaran eski dostlar pek çok
sıkıntılı, acı ve tatlı günleri birlikte paylaşmışlar; birbirlerine
duydukları güveni içinde oldukları zamana kadar taşıyabilmişlerdir. Bu
bakımdan kimi ufak tefek meseleler yüzünden birbirlerine düşman
olamazlar. Öte yandan yeni dostlar arasında ise böyle bir dostluktan söz
edilemez. Çünkü birbirlerini yeterince denememişler, sıkıntılara ve
acılara birlikte göğüs gerip tavırlarını tam olarak ortaya
koyamamışlardır. Dolayısıyla dostluğu oluşturacak güven bağı henüz
oluşmamıştır.
Eşek hoşaftan ne anlar; suyunu içer, tanesini bırakır.
Kavrayışsız,
bilgisiz, kaba ve zevksiz kimseler bir şeyin gerçek değerini bilemez;
küçümser, anlamsız bulup hiçler, güzellik ve inceliğin farkına varamaz.
Etle tırnak arasına girilmez.
Ortaya
çıkan aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir.
Karı-koca, ana-baba ile evlâtlar birbirine çok yakın insanlardır. Bunlar
kimi zaman birbirlerine darılıp küsebilirler, ancak bu durum gelip
geçicidir. Bunu fırsat bilip onların aralarını açmaya çalışmak yanlış,
yanlış olduğu kadar da faydasız bir davranıştır.
Etme bulma dünyası.
Şurası
muhakkak ki, yaptığı kötülük hiç kimsenin yanına kalmaz; cezasını
çoklukla bu dünyada çeker. Bu dünyada görmese bile, öbür dünyada mutlaka
görür.
F Harfiyle Başlayan Kısa ve Uzun Atasözü Örnekleri
Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp.
İnsanın
kusur ve eksiği, ahlâkî yönü varlıkla belirlenemez. Bu bakımdan yoksul
olması, geçimini sağlamakta güçlük çekmesi utanılacak bir durum
değildir. Asıl utanılacak durum ve davranış, gücü varken tembellik edip
çalışmamak ve yoksul düşmektir.
Fare (sıçan) deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış.
1.
Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son
derece sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe çıkmalı, daha
sonra başkalarının yükünü omuzlamayı düşünmelidir.
2. Kendisi sığıntı durumunda iken yanına bir kişi daha almak yanlış ve tutarsız bir davranıştır.
Faydasız baş mezara yaraşır.
Mademki
yaşıyor, o hâlde bir işe yaramalıdır insan. Ne kendisine, ne de
etrafına bir yararı, bir kârı dokunmayan ve ona buna yük olan kişinin
yaşaması ile ölmesi arasında bir fark yoktur.
Fazla (artık) mal göz çıkarmaz.
O
an için ihtiyaç duyulmayan mal, ne kadar ve ne türden olursa olsun
elden çıkarılmamalıdır. Hiç umulmadık bir günde ona gerek duyulabilir.
Ayrıca malın çok olmasının kimseye bir zararı da yoktur.
Fırsat her vakit ele geçmez.
Ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak gereklidir. Çünkü insanın karşısına çok seyrek çıkar.
Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.
Yoksulun
şansı hemen hemen hiç gülmez. Onun eline geçen imkânlar da öyle çok
değildir. İmkânları sınırlıdır; bunun için, hangi işe el atarsa atsın,
zengin gibi kazanamaz. Umduğundan fazla kazandığı görülmemiştir.
G Harfiyle Başlayan Atasözleri
Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
Kimsesiz,
zavallı, yoksul ve güçsüz kişiye yüce Allah yardım eder. Hiç
ummadıkları bir yerden kendilerine yardım eli uzanır ve darda kalmazlar.
Yüce Allah onları korur, gözetir ve mal sahibi yapar.
Gülme komşuna, gelir başına.
Birinin
başına gelen kötü bir durum, gün olur senin de başına gelir. Başına
gelen felâkete başkalarının gülmesi seni nasıl incitirse, senin
başkalarının kötü hâline gülmen de onları incitir. O hâlde birilerinin
başına gelen kötü durumdan ötürü, onlarla sakın alay etme.
Gülü seven dikenine katlanır.
Seven
kişi, sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden başına gelecek sıkıntılara
ses çıkarmadan katlanır. Bilir ki, sevdiğini elde etmek için birçok
güçlüğe göğüs germek, fedakârlıkta bulunmak zorundadır.
Gün doğmadan neler doğar.
Yüce
Allah’tan başka kimse yarının ne getireceğini bilemez. Yarın birçok
değişikliklere gebedir. Beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da
karşılaşma imkânı vardır.
Güneş girmeyen eve doktor girer.
Güneşin
insan sağlığı açısından önemi tartışma götürmez. Güneşin girmediği
yerlerde mikropların daha çabuk çoğaldığı, güneş yüzü görmeyen
insanların da daha çabuk soluklaştığı bilinen gerçeklerdendir. Güneş
birçok hastalığa iyi gelirken, sağlığın da baş koruyuculuğunu yapar.
Görülüyor ki güneşli evde hastalık olmaz.
H Harfiyle Başlayan Atasözleri
Haddini bilmeyene bildirirler.
Hemen
herkesin toplumda belli bir konumu, sınırı ve yetkisi vardır. Bulunduğu
durumu söz ve davranışlarıyla aşanlar sert bir karşılık görürler,
cezalandırılırlar, yola getirilirler.
Hak yerini bulur.
Haksızlık
er veya geç ortaya çıkar, bunun da hesabı kuşkusuz sorulur. Suçlunun
cezalandırılması, hakkıyla hakkının verilmesi bu dünyada veya öbür
dünyada mutlaka gerçekleşir.
Hastalık sağlık bizim (insan) için.
Sağlıklı
bir insan organizmasında birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla
fizyolojik görevlerin aksaması, dolayısıyla sağlığın bozulması son
derece tabiîdir. Bu sebeple, hasta olmamak için önceden tedbir almalı,
her halükârda hastalığa yakalanırsa da bunu büyütmemeli insan.
Hatasız kul olmaz.
Hiçbir
insan tam değildir. Her insan bilerek ya da bilmeyerek yanılıp
yanlışlığa düşebilir, suç işleyebilir, günaha girebilir. Kusurları
bakımından insanlara fazla yüklenmek doğru değildir. Önemli olan
insanların hatalarını yüzüne vurmak değil, hatalarını azaltmada onlara
yardımcı olmaktır.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
Herkesin
kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir iş yapma biçimi vardır. Çünkü
kişilikleri, bilgileri, yetenekleri, yöntemleri ve yolları birbirinden
farklıdır.
I-İ Harfi ile Başlayan Atasözleri
Isıracak it dişini göstermez.
Kötülük edecek kimse, bunu daha önceden haber
vermez. Dolayısıyla bize açıktan açığa cephe alan, bunu gürültü ve
patırtısıyla belli eden kimselerden değil, bize sinsice yaklaşan ve
yaklaştığını da belli etmeyen kimselerden çekinmeliyiz; asıl tehlikeli
olan ve bize zararı dokunacak kimseler onlardır.
İki baş bir kazanda kaynamaz.
Fikirleri,
eğilimleri ve davranışları birbirinden farklı olan iki kişi belli bir
konuda, bir iş üzerinde uyuşamazlar; görüş ayrılıkları yüzünden ortaya
bir şey çıkaramazlar.
İki cambaz bir ipte oynamaz.
Kurnazlıkta
eşit olan iki kimse bir iş üzerinde birlikte çalışamazlar; birbirlerini
aldatmak, saf dışı bırakmak için uğraşırlar. Bunda ısrarlı olmaları,
her ikisini de daha tehlikeli bir duruma iter.
İyi evlât babayı vezir, kötüsü rezil eder.
İstenilen
ve beğenilen nitelikleri taşıyan, yararlı olup iyilik sunan evlâtlar
baba ve anne için övünç kaynağı; kötülük yapan, sağlıksız, yararsız ve
şerefsiz insanlar da utanç kaynağı olurlar.
K Harfiyle Başlayan Atasözleri
Kaçan balık büyük olur.
Çok önemsiz, çok küçük de olsa, her nedense elden kaçırılan fırsat ah vah edilerek gözde büyütülür.
Kurunun yanında yaş da yanar.
Bir
düzeni kurmak, huzuru sağlamak için girişilen bir eylem sırasında suç
işlemiş kötülerin yanı sıra, suçsuzların da cezalandırıldığı ve zarara
uğratıldığı görülür.
Küçük suda büyük balık olmaz.
1.
Yetenekli, büyük kişiler küçük çevrelerde yetişse bile barınıp kalamaz.
Bu kişiler kendilerini besleyecek, barındıracak ve olgunlaştıracak daha
büyük çevrelere, kültür ortamlarına ihtiyaç duyarlar.
2. Küçük kazançlar, küçük ortamlarda; büyük kazançlar da büyük ortamlarda elde edilir. Sınırlı, küçük bir ortamda yapılan işten bol kazanç sağlanamaz.
L Harfiyle Başlayan Atasözleri
Lâfla peynir gemisi yürümez.
Yalnız
konuşarak, yaparım ederim diyerek bir yere varılmaz ve hiçbir iş
gerçekleştirilemez. Atıp tutmaktan ziyade harekete geçip uygulamak ve
çalışmak lâzımdır.
Lâf torbaya girmez.
Ağızdan
söz bir kez çıktı mı artık onu gizlemek mümkün değildir. Çünkü onu
herkesin duyması kaçınılmazdır. Bu sebeple söz ağızdan çıkmadan önce
iyice düşünmeli, nereye varıp varmayacağı hesaplanmalı ondan sonra sarf
edilmelidir.
Lokma çiğnenmeden yutulmaz.
Her
iş bir emekle yapılır. Emek, çaba ve diğer yardımcı güçleri sarf etmeden
bir şey elde edilemez. Alın teri dökülmeden kazanılan şeyden hayır
gelmez. Nasıl ki çiğnemeden yuttuğumuz şey midemize zarar veriyorsa,
emek vermeden elde ettiğimiz şey de bize zarar verir; çünkü helâl değil,
haramdır. O hâlde bir şey elde etmek istiyorsak çalışmak, alın teri
dökmek ve emek vermek zorundayız.
M Harfiyle Başlayan Atasözleri
Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırır.
Mart
ayı şiddetli soğukların olduğu bir aydır. Zaman zaman güneş görünse ve
havalar ısınıyor gibi olsa da soğuklar şiddetini azaltmaz. Çoklukla
bugünlerde yakacak tükenir, insanlar zor durumda kalırlar, evde bulunan
kazma-kürek saplarını bile yakmak zorunda kalırlar.
Mart’ta yağmaz, Nisan’da dinmezse sabanlar altın olur.
Mart
ayı oldukça soğuk bir aydır. Bu ayda yağmurun yağması ürün için iyi
değildir. Nisan ise havaların ısınmaya başladığı bir aydır. Bu ayda
yağacak yağmur, hem de çok yağacak yağmur ürün için oldukça faydalıdır,
verimi artırır ve çiftçiyi son derece memnun eder.
N Harfiyle Başlayan Atasözleri
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Kişi
ummadığı bir duruma ulaşabilir, varlıklı ve başarılı olabilir. Bu
duruma ulaşan kimse çok şımarmamalı, sağında solunda bulunan kimseleri
küçük görmemeli, bu durumun sürüp gideceğini düşünmemelidir. Yarın
elinde olanı, bulunduğu konumu kaybedeceğini ve kötü duruma düşeceğini
de hesaba katmalıdır.
Nerde birlik, orda dirlik.
Hangi
yerde, toplumda duygu, düşünce ve inanç birliği varsa dirlik ve
düzenlik de oradadır. Orada insanlar mutlu, huzurlu, başarılı ve uyumlu
bir hayat sürerler.
Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz.
Müslümanların
günde beş kez yapmaları dince buyurulan ve dua okuyarak kıyam, rükû,
sücut, kuut denilen beden durumlarını, kuralınca tekrarlayarak Yüce
Allah’a edilen bir ibadettir namaz. Buna salât da denir. Namaza çağrı
işareti de ezandır. Namazı gerçekten kendine bir görev bilmiş olanlar,
onun vaktini dört gözle beklerler ve onun çağrı işareti olan ezana da
kulak verirler. Namaz ve ezan arasındaki bu ilişkiden hareketle, atasözü
şu anlamı vermek için söylenir: Kişi bir işin esasıyla ilgileniyor ve
ona karşı istek duyuyorsa, o şeyin ayrıntılarıyla da ilgilenir;
istemiyor ve ilgilenmiyorsa ayrıntılarıyla da uğraşmaz.
Nikâhta keramet vardır. Nikâh evlenenleri sevgi bağıyla bağlar. Daha önce tanışmadan evlenenler, evlendikten sonra anlaşır ve birbirlerini severler. Bekâr durmaktansa evlenmek yeğdir.
O-Ö Harfleriyle Başlayan Atasözleri
Otu çek, köküne bak.
Bir kişinin kimliğini, nasıl birisi olup olmadığını öğrenmek için soyunu sopunu bilmek ve tanımak gerekir.
Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar demiş.
Kimi
beceriksiz, başarısız, kendisinden bekleneni veremeyen kişiler bazı
bahanelerin arkasına saklanarak açıklarını kapatmaya çalışırlar.
Öfkeyle kalkan, zararla (ziyanla) oturur.
Öfkesine
kapılarak iş gören sonunda güç duruma düşer. Çünkü öfkeli, kızgın,
sinirli insan iyi düşünemez, olup biteni iyi göremez, sonucu iyi
hesaplayamaz. Bu yüzden de yanlış iş yapar.
Ölenle ölünmez.
Her
canlının hayatı sona erer. Bu kaçınılmaz bir sondur ve doğal
karşılanmalıdır. Çünkü ölüme çare bulunmaz. Bu bakımdan yakınını
kaybeden bir kimse, kendini tüketircesine üzülmemeli, sakin olup
dövünmeyi bırakmalıdır. Ne yaparsa yapsın, ne kadar üzülürse üzülsün
öleni geri getiremeyecektir.
Önce can, sonra canan.
İnsanlar
bencil yaratıklardır. Can da kıymetlidir. Kaybedilmesi göze alınamaz.
Bu bakımdan büyük fedakârlık gerektirecek konularda önce kendilerini,
sonra sevdiklerini ve yakınlarını düşünür insanlar.
Önce düşün, sonra söyle.
Ağızdan
çıkan sözü değiştirmek ya da geri almak çok zordur. Sarf edilen bir söz
insanı güç durumda bırakabilir, zarara sokup pişman edebilir. Bu
sebeple bir sözü sarf etmeden önce dikkatlice düşünmeli, ne getirip
götüreceği iyice tartılıp hesaplanmalıdır.
Öpülecek el ısırılmaz.
Saygı, sevgi, bağlılık gösterilecek ve teşekkür edilecek kimse incitilmemeli; sert ve kaba davranışa muhatap kılınmamalıdır.
P ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Padişahın bile arkasından kılıç sallarlar.
Kendisinden
çekinilen kimselerin yüzüne karşı bir şey diyemeyenler onu arkasından
çekiştirirler, hakkında atıp tutarlar. Çünkü hasmı karşısında değildir,
arkasından konuşmak da kolaydır.
Papaz her gün pilâv yemez.
İnsanın önüne her zaman aynı nitelikte elverişli bir imkân çıkmaz. Çünkü şart, zaman ve imkânlar sürekli değil, değişkendirler.
Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz (bilinmez).
İman
her şeyden önce içsel, yani kalbî bir olaydır. İnsanların imanlarını
sözle dile getirmeleri mümkünse de, bunu çıkar için yapıyor olabilirler.
Dolayısıyla gerçekten kimin iman ettiğini bilmemiz imkânsızdır. Para
için de aynı şey söz konusudur. Kimse kolay kolay parasının olduğunu
söylemez, gizleme yoluna gider. Kimi cimri olan ve yoksul bir hayat
yaşayan insanların çok zengin, kimi cömert ve eli açık insanların da
parasız olduğu çok görülmüştür. Bu bakımdan para ile imanın kimde olduğu
pek bilinmez.
Paranın yüzü sıcaktır.
Para
çekicidir ve öyle kolayca geri çevrilemez. Çünkü paranın gücü, pek çok
maddî sorunu halleder. Bu sebeple insanlar parayı görünce gevşer, ona
kavuşma isteği duyar, kendisinden istenen işi de kolayca yapma eğilimi
gösterir.
Para parayı çeker.
Elde para
bulunursa onunla yeni paralar kazanılır. Bilinen o ki, pek çok işte
sermaye şarttır. Sermayen ne kadar çoksa, o kadar büyük iş yapar ve o
kadar da çok kazanırsın.
Parayı veren düdüğü çalar.
Para
harcayan kimse istediğini elde edebilir. İş yapabilir, yaptırabilir;
satın alabilir, aldırabilir; hemen her istediği maddî şeye kavuşması
mümkündür.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Bir iş, durum ya da olayın nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağı şimdiki gidişinden anlaşılıp belli olur.
Pilâv yiyen, kaşığını yanında (belinde) taşır.
Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.
Pilâvdan dönenin kaşığı kırılsın.
Yararlı bir şeyi elde etmek isteyen insan sonuna kadar uğraşıp didinmeli, direnmeli ve mücadele etmekten kaçınmamalıdır.
Püf demeye dudak ister.
Bir
şeyi yapmak için kuşkusuz bilgi, beceri ve araç oldukça önemlidir.
Ancak bunlardan da önemlisi o işi yapma isteği, gücü ve cesaretidir.
Bunlar olmadan işin başarıya ulaşması zorlaşır.
R ile Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Rüzgâr esmeyince yaprak kıpırdamaz (dal oynamaz).
Meydana gelen her olayın, her durumun belli bir sebebi veya etkeni vardır.
Rüşvet kapıdan girince iman bacadan çıkar.
Rüşvet,
yaptırılmak istenilen bir işte kolaylık sağlanması için bir kimseye mal
ve para olarak sağlanan çıkardır. Dinimiz olan İslâm rüşvet alıp
vermeyi haram kılmış, haksız bir kazanç olarak görmüştür. Eğer
inananlardan biri, Yüce Allah`ın buyruğuna uymayıp bu yasağı çiğnerse,
büyük haksızlık etmiş olur; dolayısıyla imanını da kaybeder.
Rüzgâra tüküren kendi yüzüne tükürür.
İnsan
kimle, ne ile mücadele edeceğini bilmelidir. Karşı koyacağı şeyin gücü
ne? Onunla ne kadar baş edebilir? Sonuç ne olabilir? Bütün bunları iyice
tartmalıdır. Eğer kişi gücünün üstünde bir güce saldırmaya, onunla boy
ölçüşmeye kalkışırsa, sonuç alamaz; sonuç alamadığı gibi zararlı da
çıkar, yıpranır.
Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Kişi bir kötülük yaparsa, yaptığı kötülüğün çok daha kötüsü ile karşılaşır; büyük felâketlere uğrar, zarar görür.
Rüzgârın önüne düşmeyen yorulur.
Toplumun
genel gidişatına, ilkelerine, değer yargılarına karşı çıkan, uymayıp
ters yönde hareket eden kişi pek çok engellerle karşılaşır; yorulup
yıpranır.
Ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara olur.
Gerçeği
yalanla kapatmak mümkün değildir. Bu bakımdan kişi yalan söyleyerek
işlerini uzun süre yürütemez. Söylediğinin yalan olduğu, asıl meselenin
mahiyeti çok geçmeden anlaşılır. Gerçek ortaya çıkar; işte o zaman,
yalan söyleyerek işlerini yürüten kimse de utanır; kimsenin yüzüne
bakamaz olur.
S-Ş Harfiyle Başlayan Atasözleri ve Harfleri
Sabah ola, hayır ola (gele).
Sabah olsun, o vakte kadar işi belki düzelir. Çünkü gündüz geceden daha hayırlıdır. Bk. “Akşamın hayrından sabahın şerri…”
Sabrın sonu selâmettir.
Olan
veya olacak tüm zorluklara göğüs geren, telâş ve öfkeye kapılmadan
başına gelen felâketlerin geçmesini bekleyen, ses çıkarmadan bunları
aşma erdemi gösteren kimse, sonunda esenliğe erecektir.
Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.
Acele etme, herhangi bir yargıya varma; sonucun ne olduğunu biraz sonra, iş bitince, kendi gözlerinle görüp anlarsın.
Sadık dost akrabadan yeğdir.
Dostluğu, bağlılığı gerçek ve içten olan dost, akrabadan daha iyi ve hayırlıdır.
Sefa ile yenen cefa ile kazanılır.
Kaygısız, sakin, zevk ve gönül rahatlığı içinde yenen para, sıkıntı çekilerek ve alın teri dökülerek kazanılmıştır.
Sağ baş yastık istemez.
Sağlığı yerinde olan bir insanın durup dururken yattığı pek görülmez. Eğer yatmak istiyorsa, bilin ki o hastadır.
Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin.
Birine
yaptığın iyiliği gizli tut. Herkesin gözü önünde yaparsan, yardım
yaptığın kişiyi incitebilirsin. Onun da bir onuru vardır, bil. Dinimiz
olan İslâm da zekât ve sadakaların verilmesinde bu gizliliğe uymayı
emretmiştir. Aslolan kişinin kendini gösterip övdürmesi değil, kendini
göstermeden yardım yapıp yoksulu sevindirmesidir.
Sakınılan göze çöp batar.
Üzerine
çok düşülen şeyler daha çok kazaya ve zarara uğrar. Olabileceği
düşünülen kötü durumlara karşı önlem almak gereklidir, ancak orta bir
yol izlemeli, aşırılığa düşülmemelidir.
Sakla samanı, gelir zamanı.
Gereksiz
görülen, işe yaramaz kabul edilen şey günün birinde, ileride lâzım
olabilir. Bu sebeple önemsiz gördüğümüz şeyleri bir kenara atıp elden
çıkarmamalı, onları saklamalıyız.
Sanat altın bileziktir.
Bir
kenarda saklanan altın, günü gelince bozdurulup kullanılır. Sanat da
altın bilezik gibidir. Günü gelir gerekli olur. Bir sanata sahip kimse,
sanatını uygulama alanına sokarak ondan geçimi için kazanç sağlar,
yararlanır. Dolayısıyla sanat, altın gibi değerini hiçbir zaman
kaybetmez.
Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Önemsiz, küçük gibi görünse de, kötü ve olumsuz bir şey insan üzerinde iyi bir etki bırakmaz.
Söz ağızdan çıkar.
Faziletli,
dürüst, ahlâklı ve mert kişi ağzından çıkan sözü bilir; ona bağlı
kalır, verdiği sözden dönmez ve onun gereğini yerine getirir.
Su testisi su yolunda kırılır.
Bir kişi amaç edindiği işte veya ülküde, tuttuğu yolda çeşitli engellerle karşılaşır; kazaya uğrar, zarar görür, hatta ölür de.
Su uyur, düşman uyumaz.
Kimi
akar sular vardır ki sanki akmıyormuş, durgunmuş gibi görünür. Buna
asla kanmamak gerekir. Çünkü durgun akan sular daha ziyade tehlikeli
olanlardır, asıl akış ve hareket diptedir. Düşman ise bundan daha
tehlikelidir. Ona karşı her zaman çok dikkatli ve uyanık davranmak
gerekir. Çünkü ne zaman harekete geçeceği, ne yapacağı belli olmaz.
Unutulmamalıdır ki, düşman fırsat düşkünüdür, fırsatı kollar.
Şakanın sonu kakadır.
El veya dil ile yapılan şakadan, eninde sonunda hoş olmayan bir durum veya kavga çıkar.
Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.
Kimi
insanlar vardır ki, tıpkı şeytan gibidirler. Kurnaz, düzenbaz, alçak ve
kötü niyetlidirler. Bunlar kimilerini çıkarları için türlü yollara
iterler, kandırıp yoldan çıkarırlar, tehlikeli işlere bulaştırırlar.
Bütün bunları yaparken kendisi ile beraber olduklarını söylerler ama
belâ ve felâketlerle karşılaştıklarında, ölümle burun buruna
geldiklerinde onu hemen terk ederler.
T Harfiyle Başlayan Atasözleri
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Sert
ve kırıcı olmayan, yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı,
etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş söz insanın hoşuna gider; bu
söz en azgın kişinin bile inadını kırar, onu yumuşatır ve yola getirir.
Tatlı ye, tatlı söyle (konuş).
Kırıcı,
üzücü, incitici konuşmalardan sakın; güzel, hoşa giden bir dil kullan;
yerinde ve inandırıcı konuş ki karşındaki memnun olsun; sen de sevil ve
sayıl.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
İstediği etkiyi yapmaktan çok uzak kalan kişi küser, darılır; ne var ki; karşısındaki kişi, onun bu durumunu bilip anlamaz.
Tereciye tere satılmaz.
Birine
çok iyi bildiği bir şey öğretilemez, bir konuda bilgi verilemez. Böyle
bir şeye kalkışan ya da çalışan kendisini gülünç duruma sokar.
Terzi kendi söküğünü dikemez.
İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine gelince çoğu kez savsaklarlar, ya da yapmaya zaman ve fırsat bulamazlar.
Toprağı işleyen, ekmeği dişler.
Emeksiz yemek olmaz. Çalışmayan, bir uğraş vermeyen, alın teri dökmeyen kişi verim elde edemez.
U-Ü Harfleriyle Başlayan Atasözleri
Ucuz alan pahalı alır (pahalı alan aldanmaz).
Ucuz
alınan mal genellikle kötü, dayanıksız ve çürük maldır. Kolay yıpranır,
eskir ve çabuk atılır. İster istemez yerine yenisinin alınması zorunlu
olur, tekrar masrafa girilir. Dolayısıyla pahalıya alınmış gibi olur.
Ucuz etin yahnisi yenmez (tatsız olur).
Ucuza
alınan, mal edilen şeylerde nitelik bulunmaz; ya çürük, ya kötü, ya da
hilelidir. Bu sebeple, bu tür mallardan istenildiği gibi fayda
sağlanamaz.
Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.
Bir
malın fiyatı niteliğine göredir. Bu sebeple ucuz şeylerin ucuzluğuna
tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkmamalıdır. Çünkü
ucuz olan çürük, kötü ve dayanıksız olur çoklukla; pahalı olan da
kaliteli, değerli ve sağlamdır.
Ulular köprü olsa basıp geçme.
Erdemli,
büyük ve yaşlı kimselere karşı daima saygılı ol, hürmette kusur etme,
onları incitecek davranışlardan kaçın. Çünkü onlar gerek yaşları, gerek
tecrübeleri, gerekse erdemleri bakımından buna lâyıktırlar.
Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.
Büyüklerin,
erdemli kişilerin uzun tecrübelere dayanan sözlerine ve uyarılarına
kulak asmayan kimse, türlü çıkmazlarla karşılaşır ve sonunda sızlanıp
durur.
Ummadığın taş baş yarar.
Küçük ve önemsiz görülen kişi ya da nesneler, çoğu kez büyük etkiler yaparlar; umulmadık işler görürler.
Umut, fakirin ekmeğidir.
Sıkıntı
içinde bulunan, yokluk çeken yoksul kişi, içinde bulunduğu durumdan bir
gün kurtulacağını, bolluğa ve rahata kavuşacağını umar ve bu umuşdan
doğan güven duygusuyla yaşamaya çalışır.
Ustanın çekici bin altın.
Usta
kişi, bir zanaatı uzun denemeler sonucu gereği gibi öğrenmiş olan ve
kendi başına yapabilen kimsedir. İşinin hemen tüm inceliklerini
kavramıştır. Bu bakımdan pek çok kimsenin uğraşıp da yapamadığı işi
kolayca yapıverir o. Dolayısıyla onun çok küçük gibi görülen emeği bile
oldukça kıymetlidir.
Utanma pazar, dostluğu bozar.
Yakın
tanıdıklar arasında yapılan alış verişte, taraflar birbirlerinden
utanıp sıkılırlar ve gerçek niyetlerini ayıp olur düşüncesiyle söyleyip
ortaya koyamazlar. Ancak bu durum çok geçmeden anlaşmazlıklara,
tartışmalara sebep olur; dostluğu zedeleyip bozar.
Uyuyan yılanın kuyruğuna basma (basılmaz).
Şimdilik zararı dokunmayan kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek doğru değildir.
Üçlenmemiş eken, olmamış biçer.
Her
işin belirli bir yapılma biçimi ve ortamı vardır. Gerekli şartları
yerine getirilmeden yapılan işlerden verimli sonuç alınamaz.
Ürümesini (ürmesini) bilmeyen köpek (it), sürüye kurt getirir.
1. Beceriksiz kimseler iyilik yapayım derken çoklukla hem kendilerini, hem de başkalarını zarara sokarlar.
2. Neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilmeyen kimseler hem kendilerinin, hem de başkalarının başına dert açarlar.
Ürüyen köpek ısırmaz (kapmaz).
Bağırıp
çağırarak başkalarını korkutmak isteyen kimseden saldırı beklenmez.
Kötülük yapacak kişi, bu niyetini gizli tutar; belli etmez ve gürültüye
patırtıya yer vermez.
Üşenenin (utananın, erinenin) oğlu kızı olmamış.
Çok
üşenen, tembel tembel oturan, gevşek davranan, içinde bir çalışma
isteği duymayan kimse bir şey elde edemez. Bir şey elde etmek isteyen,
onu elde edecek yola baş vurmalıdır. Sözgelimi oğul-kız isteyen önce
evlenmek zorundadır.
Üzüm üzüme baka baka kararır.
Her
zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden, bir çevrede yaşamaya çalışan
kimseler birbirlerinden etkilenirler; birbirlerinin özelliklerini,
huylarını ve alışkanlıklarını kaparlar. Bk. “Körle yatan…”
V Harfiyle Başlayan Atasözleri
Vakit nakittir.
Bir
işin yapılmasında sermaye ve emek ne kadar değerliyse, zaman da o kadar
değerlidir. Çünkü her iş, bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Bir işte
kullanılmadan geçirilen zaman bir kayıptır ve bu zamanı bir daha elde
etmek mümkün değildir. Dolayısıyla zamanın kaybı iş kaybına, iş kaybı da
para kaybına yol açar. Bu bakımdan zamanın en küçük parçasını bile boşa
geçirmemeli, iyi değerlendirmelidir.
Vakitsiz öten horozun başını keserler.
Her
işin olduğu gibi, her sözün de uygun bir yeri ve zamanı vardır. Uygun
olan bir zamanda söylenmeyen, yerli yersiz ortaya atılan, densizce sarf
edilen sözler birilerinin tepkisini çeker; rahatsızlığa neden olur,
büyük zarara yol açar. Vakitsiz öten horozdan, ancak onu keserek
kurtulan insanlar; yerinde ve zamanında konuşmayan insanı da
cezalandırıp susturmakta hiç tereddüt etmezler.
Var evi, kerem evi; yok evi, verem evi.
Bir
kişinin bağışta bulunabilmesi, iyilik yapabilmesi için varlıklı, zengin
ve mal mülk sahibi olması gereklidir. Bu varlığa kavuşmuş ailenin
evinde ikram ziyadesiyle yapılır, konuklar kusursuzca ağırlanır, ihtiyaç
sahiplerine gereken yardım eli uzatılır. Buna karşılık yoksulun evinde
dert, sıkıntı ve yokluktan başka bir şeye rastlanmaz.
Varını veren utanmamış.
Kendisinden
bir şey isteyene elinde ne varsa onu verebilir kişi. Verdiği şey az
diye bundan utanmamalıdır; tam aksine bu davranışı soyluca bir
davranıştır. Çünkü iyiliğin çoğu kadar azı da değerlidir. O hâlde küçük
ve önemsiz de olsa, kişi verebileceği kadarını vermelidir.
Varsa
(var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun (Paran
varsa, cümle âlem kulun; paran yoksa, tımarhane yolun).
Varlık,
zenginlik, mal-mülk herkesi kendine çeker. Bunları kim elinde
tutuyorsa, insanlar onun etrafında pervane olur, herkes ona yaklaşır,
hizmet eder, saygı gösterir, emrine koşar. Yoksul kişide ise ne para
pul, ne de mal-mülk vardır. Bu sebeple onların yüzüne kimse bakmaz;
ömürlerini sıkıntı, darlık ve yokluk içinde geçirirler. Hatta kimi zaman
çektikleri bu sıkıntılar yüzünden bunalıp deli bile olabilirler.
Var varlatır, yok söyletir.
Para
parayı çeker; varlıklı kişiler, paralarını kullanarak daha çok kazanır,
varlıklarına varlık katarlar. Bu varlıkları, onlara ayrıca yüksekten
atma ve övünme gücü de verir. Yoksul kişinin elinden ise sadece
sızlanmak, yakınmak ve dert yanmak gelir.
Veren eli herkes öper.
Cimri olmayan, ona buna yardım elini uzatan, eli açık olan, iyilik yapan kimseyi pek çok kişi sever; ona saygı duyar.
Verip pişman olmaktansa, vermeyip düşman olmak yeğdir.
Sizden
ödünç veya borç istendiğinde (eşya, para) verdiğiniz şey size zamanında
ödenmezse, ya da yıpratılarak geri iade edilirse canınız oldukça
sıkılır. Verdiğinize pişman olursunuz. Vermemiş olsaydınız bu sefer
karşı taraf size kırılmış olacaktı. Görüldüğü gibi her iki durumda da
kırgınlık olacak ve dostluk bozulacaktır. O hâlde vermeyip dostluğu
bozmak daha iyidir. Çünkü bu durumda hiç olmazsa malınız ya da paranız
sizde kalacaktır.
Verirsen doyur, vurursan duyur.
Bir
yardımda bulunacak, bir iyilik yapacaksanız bu mutlaka bir işe
yaramalı; doyurucu ve karşı tarafın ihtiyacını giderici nitelikte
olmalıdır. Çünkü gelişigüzel, baştan savma, yarı buçuk yapılan yardımlar
pek işe yaramaz. Bir kavgaya tutuşmadan önce hasmını bu kavgadan
haberdar etmek de mertlik gereğidir. Ansızın, habersiz saldırmak er
kişiye
yakışmaz.
Verirsen veresiye, batarsın karasuya.
Parasını
daha sonra olmak şartıyla kimseye mal verme. Yoksa zararlı çıkarsın,
hatta batabilirsin de. Çünkü veresiye alıp da borçlarını ödemeyenler çok
görülmüş, müşterilerin de bu tutumu yüzünden kimi esnaflar ya batmış,
ya da batma tehlikesi atlatmışlardır.
Vermeyince Mabud (Yaratıcı, Allah), neylesin Mahmud.
Her
şey Yüce Allah’ın takdiri iledir. Kimine zenginlik, kimine darlık,
kimine de ilim verir. Eğer Yüce Allah, bir kimseye geniş bir imkân,
belirli bir yetenek ve zenginlik nasip etmemişse, kulun yapacağı hiçbir
şey yoktur. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın boşunadır, eline nasibinden
fazlası geçmez.
Y Harfiyle Başlayan Atasözleri
Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.
Yalan
söylemeyi huy edinmiş kimselere kolay kolay kimse inanmaz. Kişilerin
yalancı hakkındaki bu kanıları öyle pekişir ki, yalancının sözleri
gerçeği yansıtsa bile onun bu sözlerine kimse inanmaz.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Hayatını
yalancılık üzerine oturtmuş olan insanlar, kendi yalanlarına destek
olacak tedbirleri alırlar; bunun için de gerekli titizliği gösterip
masrafa girerler.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
Ortaya çıkan bir yanlışlık çok geç de olsa, ne olursa olsun düzeltilmelidir.
Yapı taşı, yapıdan kalmaz.
Değerli, elinden iş gelen kimse boşta kalmaz. Mutlaka kendisine bir iş bulunur.
Yarası olan gocunur.
Bir işte sorumlu aranırken kusurlu olan kimse, açığı ortaya çıkacak diye telâşa düşer.
Yarım elma, gönül (hatır) alma.
Sunulan
armağan küçük de olsa, gönül almaya yeter. Çünkü önemli olan
dostlarımızı unutmadığımızı, hatırladığımızı ortaya koymaktır.
Yemeyenin malını yerler (üstüne bir bardak bu içerler).
Kimi
cimri kimseler para ve mallarını biriktirirler ama harcamaya, yemeye
bir türlü kıyamazlar. Ne var ki, onların kıyıp da faydalanamadığı bu
para veya malı sağlıklarında o ya da bu, öldükten sonra ise mirasçıları
bir güzel yerler.
Yiğit meydanda belli olur.
Atıp
tutma, “ben şöyle yaparım, böyle ederim” demek, kişinin yiğit olduğunu
göstermez. Asıl yiğit iş başında, kavgaya ve mücadeleye tutuştuğunda
belli olur.
Yolcu yolunda gerek.
1. Bir yerden
bir yere doğru gitmeye hazırlanan kimse, kimi sebeplerden ötürü
oyalanmamalı, zaman geçirmeden yoluna koyulmalıdır.
2. Bir amacı gerçekleştirmek için çalışan, gayret sarf eden kimse kimi sebeplere takılıp kalmamalı; vakit kaybetmemeli ve bir an önce hedefine varmalıdır.
Yuvayı yapan dişi kuştur.
Evin
dışındaki işler erkekten, içindeki işler de genellikle kadından sorulur.
Bu bakımdan tertipli, geçinmesini bilen, çekip çeviren, en önemlisi
tutumlu olan kadın ailesini huzurlu kılar; evin içine mutluluk getirir.
Z Harfiyle Başlayan Atasözleri ve Anlamları
Zahmetsiz rahmet olmaz.
Sıkıntı
çekmeden, güçlüklere göğsü germeden, yorulup emek vermeden, uğraşıp
didişmeden, kimi masraflara da girmeden olumlu, güzel, hoş bir sonuç
elde etmek mümkün değildir. Unutmayalım ki, Yüce Allah, çalışanları
sever; onlara rahmet eder.
Zararın neresinden dönülse kârdır.
Zarar,
bir şeyin ya da bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya kötü sonuçtur.
Eğer zarar-ziyan devam ediyor ve önü alınamıyorsa, yapılan işi hemen
kesmekle daha fazla zarardan kurtulmuş, zarardan kurtulmakla da kâr
etmiş olursunuz.
Zenginin malı, züğürdün çenesi yorar.
Yoksul,
züğürt kimseler çoklukla birinin zenginliğinden, malından ve
parasından, kazancından, hatta yiyip içmesinden, gezip tozmasından söz
ederler. Oysa böylesi bir konuşma son derece gereksiz ve yersizdir;
ayrıca ellerine bir şey geçmediği gibi dedikoduya da bulaşmış ve yanlış
bir iş yapmış olurlar.
Zora dağlar dayanmaz.
Gücü,
kuvveti elinde bulunduran ve zor kullanan kimseler pek çok kimseye
boyun eğdirirler; öyle ki büyük güçleri bile yener, istediklerini
yaptırırlar.
Zorla güzellik olmaz.
İnsanların
yapıları bir değildir. Bu bakımdan beğenme, hoşlanma duyguları da farklı
farklıdır. Dolayısıyla bir kişiye beğenmediği bir şeyi zorla
beğendirmeye çalışmak yanlış bir yola girmek demektir.
Lahana yapraklarının bel ağrısına iyi geldiğini biliyor muydunuz? Kişinin hareket yeteneğini kısıtlayan bel ağrısını geçiren lahana sarması yöntemi televizyonlarda hatta sosyal medyada son günlerde çok fazla dolaşıyor. Peki Bel ağrısını geçiren sıcak lahana yöntemi nasıl yapılır?
Hayatımızın bir döneminde bel ağrısına hepimiz maruz kalabiliyoruz. Bel ağrısı günlük hayatı olumsuz etkileyen, hayat kalitesini düşüren rahatsız edici bir durum. Ancak nedeni ne olursa olsun bütün bel ağrıları ciddiye alınmalıdır. Çünkü zamanında tedavi edilmeyen bel ağrıları sonradan başınıza daha büyük işler açabilir. Bel ağrılarının %85 - 90'ının sebebi mekanik bel ağrısıdır. Mekanik bel ağrısı omurgada herhangi bir problem olmadan bel kaslarından kaynaklanan ağrılara verilen isimdir. Modern teknolojiyle birlikte bireylerin hayatlarını idame ettirirken yaptığı yanlışlar günümüzde bel ağrısı insidansını arttırmıştır.
Son günlerde bel ağrılarına iyi gelen ve eski çağlardan beri kullanılan yöntemler Şöyledir;Nasıl Yapılır :
1 - Lahana yaprakları eski çağlardan beri doğal bir ağrı kesici olarak kullanılır. Bel ağrısına da iyi gelen lahana yaprağını bir tencere kaynamış suyun içerisinde birkaç dakika kaynatın. Daha sonra yaprakları süzün ve bir tülbente sarıp ağrıyan bölgeye kompres yapın. Bu uygulamayı yarım saat yaparsanız ağrınız geçecektir.
2 - Ayrıca lahana yapraklarını süt içerisinde kaynatıp macun kıvamına getirin. Daha sonra bu karışımı ağrıyan bölgeye sürüp otuz dakika boyunca bekletin. Bu uygulamayı haftada üç defa yapabilirsiniz.
3 - İspirto ile acı biber karıştırılır biraz bekletilerek ağrıyan yerler bununla ovalanır.
4 - Lahana yapraklarını ütü ile ısıtın ve rahatsız olan bölgeye bu lahanalar günde iki kez sarılır.
5 - Turp suyunu sıkın hergün iki çay bardağının içine bal koyarak tüketin.
Diz Ağrısı için Kür:
Diz ağrılarını azaltan veya geçiren lahana tarifi;
1 çay bardağı zeytinyağı
1 kahve fincanı kadar buğday kepeği
1 yemek kaşığı dereotu
1 çorba kaşığı kekik
1 tane büyük boy siyah turp Yeşil ve ya beyaz lahana yaprakları
1 su bardağı kadar su Siyah turp yıkanır ve daha sonra rendelenir. Dereotu ince ince kıyıldıktan sonra, zeytinyağı, buğday kepeği ve kekik bir bardak suyun içine koyulur ve lapa kıvamına gelene kadar iyi bir şekilde pişirilir. Lapa ılındıktan sonra, hangi diz ağrıyorsa ona bolca sürülür. Üstüne haşlanmış olan lahana yaprakları sıcak sıcak, çok fazla sıkmayacak şekilde sarılır. Daha sonra da streç filmle sarılır ve bir kaç saat bekletilir. Haftada en fazla 2-3 kere, ağrının şiddetine göre yapılır.